Marx tarihçi ve felsefeciydi ve özellikle de idealist olan ve diyalektiği kullanan Hegel’i okuyordu. İdealizm felsefenin bir koludur ama Marx idealizmi reddetmişti, diyalektiğin daha işe yarar olduğunu düşünüyordu ve dünyayı yeni bir bakışla ele almak için onu materyalist felsefeyle birleştirdi – diyalektik materyalizm. Bununla Marx’ın tarihi analiz ettiği tarihi materyalizm ortaya çıktı. Buna göre, insanın teknoloji seviyesi taş aletlerinden itibaren arttıkça, sosyal yapısı da üretime uygun olarak evrim geçirdi. Yani ilkel bir taş devri avcı-toplayıcı toplumunda bütün kabilelerde “ilkel bir komünizm” vardı.
İnsanlar beraber avlanıyor, evlerini beraber yapıyordu ve her şey mecburen eşitlik içindeydi. Belki bir çeşit hiyerarşi vardı ama sınıflar yoktu. Sınıf, bir grubun üretim araçlarına sahip olması durumudur. Taş aletlere sahip olunmuyordu, sadece ihtiyaç duyulduğu zaman yapılıyordu. İnsanlar günü birlik yaşıyordu ve herhangi bir mülkiyet sahibi değildi. İnsanlar “ihtiyaç fazlası” ürüne sahip olabilecek teknolojiye ulaştığı zaman artık güçlü olanlar oturabilir ve diğer insanların onlara çalışmasını sağlayabilirdi.
İlk başta bunu yapanlar dini liderlerdi. İlk başta bazı sınıf toplumları kurulmuş ama sonradan tekrar eşitlikçi toplumlar tarafından ortadan kaldırılmıştı ama o dönemde bu konudaki akademik bilgi fazla olmadığı için Marx’ın da kesin bir bilgisi yoktu. Daha sonra Mısır uygarlığı, monarşik hanedanlıklar gibi köle imparatorlukları ortaya çıktı. Orta çağda feodalizm evrildi.
Modern üretim ve ticaret büyüdükçe, kapitalistler, feodal düzenle çatışmaya başladılar ve İngiliz iç savaşı, Fransız Devrimi ve Hollanda’daki gibi devrimlerle feodalizmi yıktılar. Bunlar klasik “burjuva devrimleriydi”. Bu ülkelerde kapitalist düzen kuruldu. Bu değişim aşamasında, özellikle de feodal dönemde ve aynı zamanda kapitalist dönemin ilk birkaç on yılında kısa bir süre için merkantalizm popüler hale geldi. Merkantalizm bir çeşit ilkel-kapitalist teoriydi.
Sonuçta, İngiltere, Fransa ve Hollanda’da burjuva devrimleri gerçekleşti. Bu kapitalizmin artık baskın sistem olduğu anlamına geliyordu ve böylece modern üretim ve ticaret çok daha hızlı gelişebildi. Bu, o günlerde çok ilericiydi ve bu ülkelere, özellikle de her şeyin başladığı Büyük Britanya’ya büyük bir ivme ve üstünlük sağladı. Sanayi Devrimi, burjuva devriminin ve burjuva devrimi de teknolojiyle beraber artan üretimin sonucuydu. Böylece birkaç ülke, özellikle de B. Britanya diğer ülkelere göre çok ileri gitti. Büyük Britanya tüm dünya denizlerini, ticareti ve finansı kontrol etmeye başladı ve tarihte bilinen en büyük imparatorluğu kurdu.
Marx, üretici güçlerin gelişimi ve var olan toplum tipi arasındaki diyalektik bağlantıyı keşfetmişti. Birkaç bin yıl önce kölelik, ilkel komünizme göre daha gelişmişti (üretimi geliştirmek ve çoğaltmak, daha çok üretim yapılmasına olanak sağlaması anlamında), ve feodalizm köleliğe göre daha gelişmişti. Ve sonra kapitalizm, feodalizmin yerini aldı çünkü o dönemde daha feodalizme göre daha gelişmişti yani daha fazla üretim sağlayabiliyordu. Marx bütün bunları açıklarken tam da o dönemde Charles Darwin, ufak genetik değişimlerin birikimiyle yeni türlerin ortaya çıktığı benzer bir diyalektik işlemi, yani evrimi ve türleşmeyi açıklayan “Türlerin Kökeni” adlı kitabını yazdı. Nicel değişimler yavaşça birikiyordu ve sonunda nitel değişimleri ortaya çıkarıyordu. Örneğin, feodal İngiltere’de yavaşça biriken kapitalizm en sonunda İngiliz iç savaşına yol açtı ve burjuva devrimi gerçekleşti.
Bütün bunları açıkladıktan sonra tekrar diyalektiğe gelelim. Diyalektik “değişim bilimidir” ve eski Yunan’a ve Hindulara kadar gider. Marx diyalektiği kullandı ve onu materyalist felsefeyle beraber geliştirdi. Materyalizm, fikirlerin fiziksel dünyaya göre (soyut güçlere – tanrılara, ruhlara, cinlere, perilere vs – göre değil) şekillendiği düşünce tarzıdır. Materyalist felsefe oldukça net ve katıydı ve Marx diyalektiği ona eklediği zaman, var olan toplumun da gelecekte nasıl şekilleneceği açıklayabileceğini biliyordu.
Peki, Marx’a göre toplumun evrimi nasıl gerçekleşecekti? Sonsuza kadar kapitalizm? Hayır. Her şey devamlı olarak değişim içindeydi ve hiçbir şey sonsuza kadar aynı kalamazdı. Kapitalizm, belli bir oranda eğitimli ve fabrikalarda çalışan şehirli işçi sınıfını yaratmıştı. Bu insanların ortak bir çıkarı vardı ve bu ortak çıkar patronların (burjuvaların) çıkarıyla çakışıyordu. Bu aynen feodalizm ve köle toplumları gibi bir sınıf toplumuydu. Egemen sınıf, iktidarı ele geçirebilecek gücü sahip olan sömürülen bir sınıf yaratıyordu. Yani kendi mezarını kazıyordu.
Diyalektik gösteriyor ki her şey kendi karşıtını barındırır ve ufak değişimler en sonunda büyük bir patlamayla nicel bir değişim gerçekleşene kadar zamanla neredeyse hiç fark edilmeden birikir. Kapitalizm, feodalizm içinde sonunda devrim olana kadar büyüdü. Darwin, aynı fikri yeni türlerin evrimini açıklamak için kullandı. Bilimde bu her zaman olur. Mesela ben bir aralar jeolojiyle ilgileniyordum ki jeoloji neredeyse sadece değişimi ele alır. Diyalektikte her şey sürekli değişim içindedir.
Ve Marx sonunda bu şehirli işçi sınıfının bir gün toplumun yönetimini patronlardan alacağını öngördü. Üretim araçları “herkes tarafından” sahip olunacak ve kontrol edilecekti. Ve sonra Paris Komünü ortaya çıktı. Bu Fransa’da kısa süren bir devrimdi ama teorinin pratiğe dökümü oldu.
O sırada, Amerika’da iç savaş başladı. Marx, köleliği bitirmek isteyen Kuzeye büyük bir destek veriyordu çünkü köleliğin kalkması Amerikan burjuva devriminin 2. Aşamasını temsil ediyordu. (Amerikan devriminde, Avrupa’dakilerin aksine feodalizm yerine kölecilik ve kolonicilik yıkılmştı)
Marx, ütopyacı değildi. Kafasında güzel bir dünya kurup “buna nasıl erişebiliriz?” demiyordu. O sadece toplumun nasıl evrildiğini ve belli bir dönemde toplumun hangi şekilde ilerlediğini açıklıyordu. Ütopik sosyalizm, kişinin kafasında ütopik bir sosyalist düzen kurup “bu düzene nasıl erişme” fikri; bilimsel sosyalizm ise aynen Marx gibi hayatın gerçekleri ve toplumun ilerleyişini bilimsel olarak ele alarak sonuca gitme fikri olarak açıklanabilir. Marx toplumun nasıl evrildiğini anlamıştı ve komünizm adını verdiği gelecek toplumunun demokratik bir işçi toplumu olacağını öngörmüştü ama detayları tahmin etmek için fazla zaman harcamadı.
Ama tabi ki kapitalizmden komünizme dönüşümü destekledi ve bunun için çalışmaya başladı. Marx, komünizmin büyük ihtimal gelişmiş bir ülkede ortaya çıkacağını düşünüyordu çünkü bunun için belli bir büyüklükte “işçi sınıfına” ihtiyaç vardı. Komünizmi (ya da Lenin anlamı değiştirene kadar onunla aynı anlamı taşıyan sosyalizmi) getirecek olan ana kuvvet şehirli işçi sınıfıydı. Marx’a göre köylüler ve küçük burjuvalar organize olup bir güç teşkil edemeyecek kadar dağınık ve kolektif bilinçten yoksundu.
Marksizmi anlamak için tabi ki pek çok kaynağı okumanız lazım ama burada anlattıklarım Marksizmin temel hatları. Umarım işinize yaramıştır…
Bir yanıt yazın