Mao Zedong tarihin en kanlı diktatörü olmak için yelken açmamıştı. 80 milyon kendi vatandaşını öldürmek asla onun hedefi değildi. Ama biliyorsunuz; bazen işler sadece ters gidebiliyor. Ve ne de olsa, birileri dünyanın en kanlı siyasi lideri olmak zorunda.
Mao Çin’e anarşizmi olabildiğince hızlı getirebilme hayali kuruyordu. Ama bir paradoks vardı. Devleti yok edip, yeniden varolmasını engellemenin tek yolu, onu bizim için berbat hale getirenleri yok etmekti: toprak ağaları, finansörler, bürokratlar, propagandacılar ve diğer suçlular. Ve Mao bunun sadece bir diktatörlükle yapılabileceğini fark etti. Ve sonuçta devletsiz ütopyaya giden yol diktatörlükle başladı.
Mao ilk olarak “Büyük İleri Adım” projesini harekete geçirdi. Bu devrimci siyasetin amacı Çin’in ayakta duramayan ekonomisini güçlendirmek ve onu dünyanın en büyük çelik ve buğday ihracatçısı haline sokmaktı. 1959 yılında açıklanan planda Mao’nun üç önemli beyin ürünü vardı:
1) Ülkenin yiyecek üretimini şu an ki işgücünün yarısını kullanarak ikiye katlamak
2) Arta kalan kişilerin çoğunu çelik üretimine göndermek
3) Ve diğer azınlığı da ulusal altyapı projelerinde kullanmak.
Bu planın dehası ayrıntılarındaydı. Ve bu dev projeyle, Mao, adını tarihe en büyük düşünürlerden biri olarak yazdırdığına inanıyordu.
Hiç kimse daha önce çiftçilere tohumları basitçe 2-3 kat daha yakın ekip hasatlarını üçe katlayabileceğini söylememişti. Ama bu yeni teknik pratikte başarısız oldu: tohumlar birbirlerine karıştı ve birbirlerinin yeterli güneş ışığı ve toprak besini almasını engellediler. Ama herkes Mao’dan korkuyordu ve sonuçta kimse ona fikrinin işe yaramaz olduğunu söyleyemedi. Aksine, ona yalakalık etmek isteyen astları hasadın eskisinden çok daha fazla olduğunu söylediler ki gerçek tam tersiydi.
Mao’nun bir başka tarım ipucu da diğeri gibi sefilce başarısız oldu. Bütün çiftçilerin serçeleri öldürmede ortaklaşa çalışmalarını vatandaşlarına öğütledi. Bu kuşların bitkileri yediğine inanılıyordu. Ama gerçekte, bu kuşlar, bitkileri yiyen böceklerle besleniyorlardı.Yani çiftçiler aslında böceklere karşı mücadeledeki en görkemli müttefiklerini öldüyorlardı.
Ve çelik işine gelelim. Her ne kadar siz veya ben yüz binlerce çiftçiyi boş durdukları tarlalarından alıp bir çelik fabrikasında çalışmaya göndersem de, Mao’nun dahiyane planı bambaşkaydı. Çiftçilere evde kalmalarını ve büyük hasadı beklemelerini öğütledi. Aynı zamanda, evlerinin bahçesinde çelikleri eritmek için ocaklar kuracaklardı ve onlara üretim kotası verilecekti.
Kotaları karşılamak için, cahil köylüler ne bulurlarsa eritmeye başladılar: menteşeler, kapı kolları, araçlar, çekiçler vs. Hepsi eritildi ve hükümete teslim edildi. Bu işe yaramaz çelik kamusal alanlarda, köprü ve baraj gibi, kullanıldı. Ve tabi, süpriz değil, bu kötü dizayn edilmiş yapıların çoğu yıkıldı veya terk edildi.
Kısaca, “Büyük İleri Adım” projesi eşi görülmemiş bir başarısızlıktı. Ama hiç kimse bunu Mao’ya söylemek istemedi. Çünkü Mao kendisini “yanılmaz” olarak görüyordu ve politikalarını eleştirenleri makineli tüfekli mangalara taratmak gibi bir geçmişi vardı. O yüzden yardımcıları kıtlık gerçeğinden ona aylarca bahsetmediler.
Evet. Doğru okudunuz. Kıtlık. “İnsanlık tarihindeki en kötü kıtlık”. Kimi uzmanlar ölü sayısını neredeyse 43 milyon olarak verir.
1958 yılından başlayarak, 3 yıl boyunca, Çin’i tarım üretimi dibe indi. Büyük İleri Adım projesinin ekonomik siyaseti ve beklenmeyen kuraklık iç tarım üretiminde bir felaketle sonuçlandı.
Bütün nüfus bundan etkilendi. Çin’de yaşayan herkes açlık çekiyordu. Ama en kötü etkilenenler dağlık Henan eyaletinde yaşayanlardı. 1959 yılında, buradaki çiftçiler üretim kotalarını karşılayamayınca, yerel hükümet çiftçilerin hasatlarını sakladığını söyledi ve onları “halk düşmanı” ilan etti. Bu bölgeye saklı buğdayları bulmaları için askerler yollandı. Askerler, sakladıkları söylenen buğdayı onlara teslim edemeyen bütün aileleri öldüresiye dövdü.
Kış geldiği zaman, insanların ağaç kökü ve çimenden başka yiyecek bir şeyi yoktu. Resmi makamlar bunu gördü ve onların “çimen çorbası” yapmalarını engellemek için bütün tencerelerini yok etti. Sakladıklarını sandıkları buğdayları vermeleri için son uyarı olarak yerel hükümetler tarafından binlerce çiftçiye işkence yapıldı ve binlercesi öldürüldü. Askeri güçler kaçışları engellemek için tren istasyonlarını ve yolları gözetim altına aldı.
İnsanların yiyecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Midelerini ne bulurlarsa onunla dolduruyorlardı: yapraklar, yaban otları, deri, saman, tüy, ve pislik. Her şey ama her şey bitince sonunda yamyamlığa başladılar. İnsanlar yeni gömülen cesetleri çıkarıyorlardı. Ne zaman biri ölse, aile üyelerinin kişinin ölümünü saklayıp, cesedi kendilerine ayırması sık görülen bir olaydı. Hükümet tüm bunları görmezden geldi.
1961 yılında Mao’nun artık pes etmekten başka seçeneği kalmamıştı. Gururunu bir kenara bıraktı ve uluslararası pazardan buğday satın aldı. Komün sistemini sona erdirdi ve kanıtlanmış tarım metodlarına döndü. Evlerin bahçelerinde kurulan çelik üretim sistemi son buldu. Politik anlamda, “Büyük İleri Adım” projesi Mao’nun korkunç bir kişisel yenilgisiydi. Parti içinde onu eleştirenler hızlanmaya başladı.
Gelecek 5 sene boyunca, Mao halkla arasında daha iyi bir bağ kurmak için uğraştı. Emriyle, mücadele vb konularda kısa yorumlar içeren “Küçük Kırmızı Kitap” yayınlandı. Bir kişisel kült doğdu. Ağustos 1966’da Mao “Kültürel Devrimi” başlattı. Bu ülkedeki tüm farklı fikirleri yok etmeyi (o fikirlere sahip beyinleri yok etme yoluyla) hedef alan bir hareketti.
Gençler arasındaki popülaritesinin artması üzerine, Mao öğrencileri derslerini bırakıp, istenmeyen kişileri yok etmede orduya yardımcı olmaları için milis kuvvetler kurmaya çağırdı. Gençler mutluca buna uydu. 11 milyon öğrenci Kızıl Muhafızlara katıldı ve emirleri beklemek üzere Pekin’e geldi. Mao’nun Savunma Bakanı öğrencilere görevlerinin geleneksel kültür ve felsefeye ait her izi yok etmek olduğunu söyledi.
Tahmin edileceği gibi, Kızıl Muhafızlar işe öğretmenleri ve okul yöneticilerini öldürürerek başladı. Daha sonra Tibet tapınaklarını yıktılar. Yabancı diplomatlar linç edildi. Sırada sanatçılar, akademisyenler, ve diğer entelektüeller vardı. Ve ne zaman Mao eski bir yoldaşını lanetlese, Kızıl Muhafızlar o kişiyi öldürmeyi bir görev sayıyordu. Ve ne zaman işkence yapacak veya öldürecek düşmanları bitse, bu gruplar kendi aralarında sokak çatışmalarına başlıyordu.
Baskı ve cinayet dalgaları üç seneden fazla sürdü. Milyonlarca insan öldürüldü ve ekonomi dibe vurdu. Kültür Devrimi, Mao’nun 1976’da Parkinson hastalığından ölüşüne kadar son hızla devam etti.
5 yıl sonra Çin Hükümeti Kültür Devrimi’nin aşırıya kaçan uygulamalarını kınayan bir bildiri yayınladı.
“Bazı sorulara Cevaplar” adında bir bildiride aynen şöyle yazıyordu:
“Kültür Devrimi’nin uygulanması sırasındaki hatanın en büyük sorumlusu yoldaş Mao Zedong’dur. Problemlerin doğru analizini yapmaktan çok uzak olmasının yanında, doğru ve yanlışı da karıştırdı. İşte onun trajedisi burada yatıyor.”
Zavallı Mao…
Muhammet says
Atatürk gibi bir liderimiz varken din yobazları O’na düşman olmaktan, dinsizlik yobazları ise Stalin-Mao gibi adamların peşine düşmekten Atatürk’ü anlamadınız..adam olun adam!