Dünyadaki tüm bilim adamları tarafından gerçek kabul edilen, hem labaratuarda, hem doğal hayatta defalarca gözlemlenmiş, tüm TIP ve biyoloji dünyasının rehber edindiği teorinin ülkemizde bir sürü insan tarafından yalan ve yanlış sanılması son derece endişe verici ve üzücü bir durum. Son yıllarda Evrim Teorisi’ne yapılan dinci saldırılardan sonra durum daha da vahim bir hal aldı.
Görünen o ki dinciler insanların sadece hayat tarzlarına, yaşamlarına ve zevklerine müdahele etmekle kalmıyor, onların entellektüel dünyasını da fethetmeye çalışıyorlar. En aşırı yobazlardan bir umudum yok ama biliyorum ki bilgi eksikliği yüzünden evrimi yanlış zanneden ama açık görüşlü bir sürü insanın bu yazıyı okuyunca kafasının içinde bir ışık yanabilir.
Cehaletin Farkında Olmak
Cahil olmaktan daha kötüsü cahil olup da cahil olduğunun farkında olmamaktır. Evrim Teorisi’ne “inanmayan” veya daha da kötüsü kendisinden %100 emin bir şekilde “o teori çürütüldü” diyen insanlar acaba hiç düşünüyor ve merak ediyorlar mı? Neden dünyadaki bütün bilim adamları bu teorinin gerçek olduğunu iddia ediyor? Neden en büyük bilimsel organizasyonların hepsi bu teorisinin gerçek olduğunu söylüyor? Neden gelişmiş ülkelerde teorinin gerçek olduğuna inananların oranı gelişmemiş ülkelere göre çok daha yüksek?
Bir zamanlar insanlar din kitaplarında öyle yazdığı için dünyanın düz olduğuna inanıyordu ve bunun aksini iddia etme cesaretini gösteren bilim adamlarını yakarak idam ettiler. Şu an dini sebeplerle Evrim Teorisi’ne karşı çıkan insanların da aslında yukarıdakilerden hiçbir farkı yok. Bugün bile Amerikan halkının %40’ı dünyanın 10.000 yaşında olduğuna inanıyor! Komik mi?
Ömrü boyunca bırak Evrim Teorisi hakkında, hiçbir konuda doğru düzgün kitap okumamış, hiçbir şeyi bilmeyen, kara cahil bir şahsın yüz binlerce bilim adamın onlarca yıllık araştırmayla ortaya koyduğu ve hakkında milyonlarca sayfa doküman yazılmış bir teoriye “gerçek değil” diyebilmesi komik değil de ne? Bu şahıs açık kalp ameliyatı hakkında veya herhangi bir çeşit kanser hakkında yorum yapma hakkına sahip mi? Bir doktor hakimlik yapabilir mi veya bir hakim doktorluk yapabilir mi?
Evrim Teorisi’nin gerçek olup olmadığını söylemek bilim adamlarının işidir. Bütün ömrünü bu konuyu araştırmaya adamış ve bu konuda binlerce kitap okumuş ve araştırma yapmış insanların işidir.
Evrim Teorisi bugün Avrupa’daki halkın büyük bir çoğunluğu tarafından gerçek kabul ediliyor. Katolik Kilisesi ve Papa bile Evrim Teorisi’nin gerçek olduğunu kabul etti. ABD’de eğitimli insanların yaşadığı Doğu ve Batı kıyısında da böyle bir sorun yok. Sorun ABD’nin iç kesimlerinde yaşayan aşırı dinci kişiler üstünden rant sağlamaya çalışan, onların dini duygularını suistimal ederek güç elde etmek isteyen belli grupların yaptığı propagandadan kaynaklanıyor.
Bu propagandalar sayesinde iç kesimlerde yaşayan aşırı dinci ve zaten yeterince cahil insanlar Evrim Teorisi’ni kabul etmiyor. Türkiye de genel olarak cahil bir ülke ve son yıllarda belli kesimler Evrim Teorisi’ne saldırıyor. O kişilerin yazdıkları kitaplarsa direk Amerikalı evrim karşıtı grupların eserlerinin Türkçeye tercümesi. Bu belli kesimlerin nasıl insanlar olduklarını, nasıl çeteler kurduklarını, yasa dışı işlere bulaşıp, gençlerini kandırdıklarını ve kurdukları tarikatları, lüks yaşamların biliyorsunuzdur.
Bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük o ülkenin insanlarını cahil bırakmak ya da onlara yanlış bilgi vermektir. Bir ülke işgal edilebilir veya yakılıp yıkılabilir. Ama insanlar o ülkeyi baştan kurar. Fakat insanlar eğitimsizse dünyanın en zengin ülkesini onlara teslim etseniz bile o ülke 10 senede batar.
Kendi cehaletini yenmenin en önemli kuralı ise cehaletinin farkına varmak.
Bilimsel Metodu Anlamak
Avrupa’da, Orta Çağ’da insanlar anlayamadığı olayları açıklayabilmek için “doğa üstü” güçleri kullanıyordu. Mesela bir insan hasta olsa bunun vücuduna giren kötü ruhlardan, cinlerden veya perilerden olduğuna inanıyorlardı. Eğer büyük bir salgın hastalık başladıysa bu Tanrının cezasıydı. Daha sonra “Bilimsel Metot” doğdu.
Bilimsel metot doğada gözlenen ve açıklanamayan fenomenleri açıklarken doğa üstü güçleri dikkate almaz. Bir hastalığı açıklarken doğada bulunanlarla açıklamak zorundadır. Buna naturalizm denir.
Bilimde bir gözlemin ardından ortaya atılan iddiaya hipotez denir. Hipotezi ortaya atan bilim adamı bunu desteklemek için deliller sunmak zorundadır. Hipotezlerin yanlış olduğu ispat edilebilir. Bir kişi “bütün kuğular beyazdır” diye bir hipotez ortaya atarsa ve deneylerle ve delillerle (örneğin dünyanın her yerinden kuğu örnekleri getirip göstererek) tüm kuğuların beyaz olduğunu gösterebilirse hipotezi gerçek olur; fakat “siyah bir kuğu” bulunursa hipotezi çürütülmüş olur.
Oysa din, yani iman, herhangi bir şeye delil olmadan inanmaktır. Bir şahıs bir totemin içindeki ruhun tanrı olduğuna (delilsiz) inanabilir. Ama o totemin içinde bir ruh olduğunu ve o ruhun tüm evreni yarattığını destekleyebilecek hiçbir delil sunamaz. Aynı şekilde 2 milyar insan, Tanrının İsa adında bir çocuğu olduğuna (yine delilsiz) inanabilir ama bunu delillerle destekleyemezler. Milyarlarca insan vücutları içinde bir “ruh” olduğuna inanabilir. Ama yine delilleri yoktur. Bu tür dini iddialar hiçbir testle, prosedürle veya deneyle doğrulanamaz ya da yanlış oldukları ispat edilemez.
İşte bilimsel metot ve dini ayıran nokta bu. Din tamamen kişisel bir inanç meselesidir. Herkes istediğine inanmakta özgür olduğu gibi İsa’nın Tanrının oğlu olduğu ya da totemin içinde bir ruh olduğu iddiasına gülüp geçmekte de özgürdür. Ama hiç kimse o totemin örneğin ceviz ağacından yapıldığını kimyasal ve fiziksel analizlerle destekleyip söyleyen bir bilim adamına gülüp geçemez!
Bilim adamları canlıların ortaya çıkışı ve doğadaki yaşamın çeşitliliğini açıklayabilmek için de normal olarak bilimi kullanıyor. Bir bilim adamı Tanrıya/Tanrılara inanabilir, istediği dine inanıp o dinin kurallarını yerine getirebilir; fakat bilimsel araştırmalarını yaparken bunları dikkate almaz. Bilimsel literatüre canlıları Tanrı/Tanrılar yarattı yazamaz ya da sorulara cevap ararken “Tanrı ol dedi, oldu” diyemez. Çünkü doğa üstü güçleri karıştırırsa, bilim, bilim olmaktan çıkar.
Ne Evrim Teorisi, ne Yerçekimi Teorisi ne de bir başka bilimsel teori Tanrının/Tanrıların varlığı ya da yokluğu hakkında hiçbir şey söylemez. Bu, o teorilerin işi değildir. Bilim adamları bir elmanın yere bıraktığınızda neden düştüğünü açıklamaya çalışırken “yerin altındaki kötü ruhlar onları kendilerine çekiyor” diyemeyeceği gibi canlıların ortaya çıkışını ve gelişimini açıklarken “Allah ol dedi, oldu” diyemez.
Yalan #1 Evrim Teorisi Allah’ı inkar eder. Ateist bir teoridir.
Aslına bakarsanız Evrim Teorisi en fazla “Avrupa Şampiyonlar Ligi” kadar ateisttir. Bu benzetme size komik gelebilir ama öyle değil. Şampiyonlar Ligi’nde oynayan futbolcular ve hakemler ateist, Budist, Hristiyan, Musevi, Bob Takipçisi, Mormon, Müslüman, Pagan, putperest olabilirken oyunun kuralları herhangi bir tanrının varlığı ya da yokluğu hakkında hiçbir şey söylemez. Basitçe bu konuyla ilgilenmez.
Evrim Teorisi için de aynısı geçerli. Evrim Teorisi, evrimi açıklamak için Tanrıya, Tanrılara, ruhlara, cinlere, perilere, goblinlere vs ihtiyaç duymaz. Herhangi bir Tanrının varlığı ya da yokluğu hakkında hiçbir şey söylemez çünkü evrim bilimdir ve bilim, kelime anlamıyla, tamamen naturalisttir. Kısaca Evrim Teorisi sadece doğal dünyayla ilgilenir ve Tanrı kavramı doğa üstüdür.
Evrimin arkasında bir Tanrının olduğuna inanmamak için hiçbir sebep yok. Günümüzde önemli sayıda İslam ve Hristiyan alimi Kutsal Kitaplarda evrimden açıkça bahsedildiğini yazıyor. Dünyada Müslüman veya Hristiyan olup Evrim Teorisi’nin gerçekliğini kabul eden milyonlarca insan var.
Yalan #2 Evrim sadece bir teori; gerçek olsa yasa olurdu.
Bilimde ortaya attığınız herhangi bir iddiayı desteklemek için deliller sunmanız gerekir. Ne kadar çok delil sunarsanız iddianızın gerçek olma olasılığı o kadar artar. Fakat her dürüst bilim adamı size şunu söyler: Bilimde hiçbir şey %100 gerçek olamaz. %99,99 gerçek olabilir ama %100 olamaz. Herhangi bir şey gerçek derken, onun lehine o kadar çok delil var ki onu gerçek kabul etmemek aptallık olur denmektedir.
Diyelim ki arkeologlar Almanya’da bir kazı yaptılar ve bir kabilenin varlığına rastladılar. Bu kabileye ait heykeller, giyim eşyaları, resimler, silahlar, yazıtlar buldular. Derken Almanya’dan 5500 km uzakta, Pakistan’da bir başka kazı yapıldı ve burada da Almanya’da bulunan eserlerin tamamen aynısı eserler bulundu. Aynı heykeller, aynı desenlere sahip giyim eşyaları, aynı resimler, aynı silahlar, aynı hikayeleri anlatan yazıtlar. Bu demektir ki aynı kabile bir şekilde Almanya’dan Pakistan’a veya Pakistan’dan Almanya’ya göç etmiş.
Elimizde bulunan deliller bize aynı kabilenin iki farklı noktada yaşamış olduğunu gösteriyor. Çünkü eski çağlarda birbirinden bu kadar uzakta yaşayan iki farklı kabilenin aynı eserleri yaratması, aynı heykelleri, eşyaları, resimleri, silahları ve yazıtları yapması mümkün değil. Kısaca ortada bir “Göçün” olduğunu biliyoruz. Göç bir gerçek.
Peki bu kabile nasıl göç etti? Kuzeyden mi güneyden mi? Belirli yerlerde uzun süreli konaklayarak aşamalı olarak mı yoksa yola çıkıp hiç durmadan mı göçlerini tamamladı? Bir bilim adamı ortaya bir iddia atıp hipotezini oluşturur ve der ki “Hiç durmadan göçlerini tamamladılar çünkü hem Pakistan’da, hem de Almanya’daki eserlerin yaşları aynı. Eğer aşamalı olsaydı arada büyük bir yaş farkı olurdu.
Bir başka bilim adamı “Kuzeyden aşamalı olarak gittiler. Çünkü Pakistan’daki eserler Almanya’dakilerden çok daha yaşlı ve onların takip ettikleri yol boyunca kazılar ve araştırmalar yapıldı ve gördüm ki belli aralıklarla bu kabilenin kültürüne ait izler Almanya’ya kadar sürüyor. Demek ki belli yerlerde durarak ilerlemişler ve sonunda Almanya’da kalmışlar.” der.
İşte bu da “Göç Teorisi’dir”. 1. Bilim adamının ortaya attığı teorinin kesin olarak çürütülmesi “Göç” gerçeğini değiştirmez. Eğer bulunan deliller, yapılan deneyler, eserlerin yaşını anlamak için yapılan karbon 14 testi 2. Bilim adamının dediklerini kesin olarak destekliyorsa 2. Teori Göç Teorisi olarak kabul görür. Bu teori de zaman içinde değişeme uğrayabilir, kimi tarafları çürütülebilir ve yeni iddialar eklenebilir (Mesela aşamalı olarak gittiği yerlerde kaldıkları noktalar, kaç sene kaldıkları vs)
Bir teori çürütülebilir veya değişebilir. Gerçekler dünyanın verileridir. Teorilerse bu verileri açıklamaya çalışan düşünceler ve savlar zinciridir. Örneğin Yerçekimi bir gerçek. Yerçekimini ilk açıklayan Newton’un Yerçekimi Teorisi’ydi. Ama 20. Yüzyılın başlarında Newton’un Yerçekimi Teorisi’nin yerini Einstein’ın Yerçekimi Teorisi aldı. Ama yerçekimi hala gerçekti.
Bir teoriyi araba gibi düşünebilirsiniz. Bir araba sürekli yoluna devam eder. Ama bu sırada lastikleri, değişebilir, rengi değişebilir, motor yağı değişebilir; ama arabanın gittiği yön aynıdır ve araba gitmeye devam eder. Teoriler ve Evrim Teorisi de bir sürü teoriden oluşur. Kimileri zamanla aksi deliller bulunduğu için çürütülür ama kimilerini destekleyecek onlarca delil vardır.
Darwinizm (Türlerin “doğal seçilim” yoluyla neslini devam ettirmesi ki kendi içinde Katı Darwinizm, Genel Darwinizm gibi çeşitlere ayrılır), Lamarkianizm (Sonradan kazanılan özelliklerin çocuklara aktarılması), saltationalism (evrimin büyük adımlarla ve zıplamalarla gerçekleşmesi), gradualism (türlerdeki değişimlerin yavaş yavaş ve aşamalı olarak gerçekleşmesi), Kesintili denge yani punctuated equilibrium (uzun süren durgun dönemlerden aniden çok hızlı bir evrim geçirilmesi), phyletic gradualism (yavaş ve aşamalı değişimin bir türdeki tüm üyeleri arasında gerçekleşmesi), orthogenesis (evrimin sürekli sabit bir hızda ve tempoda seyretmesi)
Darwin’in “Doğal Seçilim Teorisine” göre ortama en iyi ayak uyduran canlılar hayatta kalabilir. Ceylanlar hızlı koşar. Çünkü binlerce yıldan beri yavaş koşan ceylanlar yırtıcı hayvanlara yem oldu ve hızlı koşabilen ceylanlar avlanmadan hayatta kalabilerek genlerini yavrularına aktarabildiler. Sonuçta ceylanlar hızlı koşan hayvanlar oldular.
İşte bütün bunlar evrimi oluşturan teorilerden bazılarıdır. Bu teorilerin kimileri (orthogenesis, saltationalism, Lamarkianizm) delillerle çürütüldü ama kimilerini destekleyecek sayısız delil var.
Teori, bilimsel anlamıyla, dünyada gözlenen belli bir fenomenin kanıtlanmış ve defalarca doğrulanmış hipotezlerle açıklanmasıdır. Evrim Teorisi de “evrimi” açıklamaya çalışır.
Evrim gerçek olsa teori değil yasa olurdu lafı son derece cahilce bir argüman. Yasalar basit bir mekanizmayı ifade eder. “Bunu yaparsan, şu olur”. Eğer elmayı yere bırakarsan düşer. Oysa teori “nedeni” araştırır. Elma neden yere düşer? Bunu açıklamaya çalışan düşüncelerin hepsine Yerçekimi Teorisi denir. Teoriler yasalara göre çok daha kompleks olur.
Yalan #3 Evrim gerçek değil ve asla gözlemlenmedi.
Evrim kısaca:
1) Canlıların genlerinde zaman içinde yaşanan değişimi (Bunun olduğu bugün de gözlenen, bilinen bir gerçek)
2) Tüm canlıların ortak bir atadan gelmesini (Bunu destekleyecek (genetik, antropolojik, fosil) deliller o kadar çok ki bu da bir gerçek kabul ediliyor)
İfade eder. Bütün bunların gerçek olduğu delillerle sabittir.
Dünyanın 3,6 milyar yıldan daha yaşlı olduğu bir GERÇEK. Tek hücreli yaşamın bu sürenin en az yarısından beri ve organize çok hücreli yaşamın en az 800 milyon yıldan beri var olduğu bir GERÇEK. Bugün dünyada var olan birçok yaşam formunun geçmişte var olmadığı bir GERÇEK. Bundan 250 milyon yıl önce kuşlar ya da memeliler yoktu. Geçmişte yaşamış yaşam formlarının önemli bir kısmının bugün var olmadığı bir GERÇEK. Geçmişte dinozorlar vardı ama bugün yoklar. Tüm organizmaların ortak bir kökenden geldiği bir GERÇEK.
Fosilleri inceleyen bilim adamları görüyorlar ki en eski organizmalar aynı zamanda en basit organizmalar. Zaman geçtikçe daha karmaşık organizmalar ortaya çıkıyor, zamanla bazı canlılar yok oluyor ve yeni türler ortaya çıkıyor.
Evrenin milyarlarca yıl yaşında olduğuna dair bir sürü astronomik, dünyanın milyarlarca yıl yaşında olduğuna dair bir sürü jeolojik, çok hücreli yaşamın 1 milyar yıldan beri var olduğuna ve tüm canlıların ortak bir atadan geldiğine dair bir sürü paleontolojik delil var. DNA’nın nasıl çalıştığını ve zamanla nasıl değişime uğradığını gösteren bir sürü biyolojik ve moleküler delil var.
4,6 milyar yıl: Dünya ortaya çıktı
3,8 milyar yıl: İlk basit hücreler
3 milyar yıl: Fotosentez
2 milyar yıl: Kompleks hücreler
1 milyar yıl: Çok hücreli yaşam
600 milyon yıl: Basit hayvanlar
570 milyon yıl: Böceklerin ataları
550 milyon yıl: Kompleks hayvanlar
500 milyon yıl: Balıklar
475 milyon yıl: Kara canlıları
400 milyon yıl: Böcekler
360 milyon yıl: Amfibi hayvanlar
300 milyon yıl: Sürüngenler
200 milyon yıl: Memeliler
150 milyon yıl: Kuşlar
130 milyon yıl: Çiçekler
65 milyon yıl: Dinozorlar yok oldu
2,5 milyon yıl: Hominidlerin ortaya çıkışı
200.000 yıl: Modern İnsan
20.000 yıl: Neanderthals insanları yok oldu
Yukarıda dünyadaki evrimin zaman çizelgesi gösteriliyor. İnsan merak ediyor, neden bütün canlılar aynı anda yaratılmamış? Neden yaratılan bazı canlılar bugün yok? Neden önce basit canlılar ortaya çıkmış ve karmaşık canlılar daha sonra ortaya çıkmış? Son 5 milyon yılda 23 çeşit fil ortaya çıktı ama bugün sadece 2 çeşidi (Afrika ve Asya filleri) ortada. Neden Tanrı her şeyi aynı anda yaratıp bugüne getirmemiş?
Evrim Teorisi bugün bütün bilim adamları tarafından gerçek kabul ediliyor. Hem labarautarda, hem doğal hayatta canlıların evrimleşmesi ve yeni türlerin otaya çıkışı gözlemlendi. Ve yalanların aksine bulunmuş sayısız “ara fosil” var. Bilim adamları arasında tartışma konusu olan evrimin nasıl, hangi tempoda ve hangi şartlarda gerçekleştiği.
Yalan #4 Evrim insanın maymundan geldiğini söyler
Karşınızdaki insanın kara cehaletini anlayabilmek için bir başka fırsat. Eğer bu lafı size söylüyorsa bilin ki evrim teorisi hakkında zerre kadar bilgisi yoktur.
Dünyanın hiçbir yerinde, ne Darwin ne de bir evrim teorisyeni “insanların maymunlardan geldiğini” söylememiştir. Söylenen insanların ve maymunların aynı ortak atadan geldiğidir.
Yalan #5 Canlılar kusursuz bir şekilde yaratılmış.
Çitalar hız için yaratılmış. Sadece 3 saniye içinde 100 km hıza ulaşabiliyorlar ve maximum 110 km hız yapabiliyorlar. Vücutları küçük ve hafif, sadece 50 kilo civarında. Yassı ve ince-uzun vücudu, yassı göğüs kafesi, ince-uzun bacakları hava direnişini en aza indiriyor. Taşıması gereken fazla bir ağırlık da yok. Normalden büyük ve güçlü kalbi yüksek miktarda kan pompalanmasına, geniş akciğerleri ve burun delikleri hızlı ve derin nefes alabilmesine imkan sağlıyor. Her attığı adımda bir yay vazifesi gören inanılmaz esnek yapıdaki omurgası, eşsiz bacak kaslarıyla beraber çitanın çok büyük adımlar atmasını sağlıyor. Diğer kedilerin aksine, sadece yarısına kadar içeri çekebildiği pençeleri çok iyi bir yer tutuşuna imkan tanıyor.
Çita bu kusursuz(!) vücut yapısıyla bu inanılmaz sürate ulaşabiliyor. Bize sürekli bunun bir yaratıcının eşsiz dehası olduğu anlatılıyor. Hiç bu vücut yapısının çitaya sunduğu avantajların yanında dezavantajları düşündünüz mü?
Çita bu yüksek hızı sadece 500 metre sürdürebiliyor. Aksi takdirde vücut ısısı öyle bir noktaya ulaşıyor ki beyin hasarına neden oluyor. Çita koşu bittikten sonra vücut ısısını ve solunumunu normale indirebilmek için hiçbir şey yapmadan 20 dakika beklemek zorunda. Pençelerini ayağının içine çekemediği için pençeleri diğer kedilere göre daha çok aşınıyor ve keskinliğini kaybediyor. Avlarını genellikle bu dinlenme süresi içinde kaybediyorlar. Çitalar aslanlar, leoparlar, vahşi köpekler ve sırtlanlar için çok kolay bir rakip. Bu hayvanları görünce kaçmak zorunda çünkü vücudu çok güçsüz ve ince. Küçük kafası yüzünden çenesi de çok zayıf.
İnsan vücudu yüz binlerce yıllık doğal seçilim ve evrim sonrasında bugünki halini aldı ve mükemmel olmaktan çok uzak. Birkaç basit örnek isterseniz…
İnsanların büyük bir çoğunluğu bel ağrısı yaşar. İnsanlar 4 ayak üzerindeyken omurga bir köprü görevini görüyordu ve üzerinde fazla bir yük yoktu. Ama insanların 2 ayak üstünde yürümeye başlaması o kadar hızlı gerçekleşti ki omurga buna ayak uyduramadı ve köprü görevinden bütün vücudu destekleyen bir kule haline geldi. Bu yüzden yeterince güçlü olmadığı için omurga ağrılara ve sakatlıklara karşı çok savunmasız.
Hemen hemen her 3 erkekten 1’i ömrü boyunca prostat sorunu yaşamaya mahküm. Çünkü erkeğin idrar yolu prostat bezlerinin içinden geçiyor. Bu bezler enfeksiyon kapmaya ve genişlemeye çok müsait. Bu genişleme sonucu da idrar yolu tıkanıyor.
20 yaş dişleri herkeste çıkmıyor ama çıkan insanlarda büyük ağrılara neden oluyor çünkü çenelerimiz bu dişler için fazlasıyla küçük. Annelerde doğum kanalı, pelvisin (kalça kemiği) içinden geçiyor. Eğer bebeğin kafası bu kanaldan büyükse sonuçta bebek doğamıyor ve hem anne, hem de bebek ölüyor ama neyse ki artık sezeryanla doğum yapılabiliyor.
Bir şehir düşünün. Şehrin merkezinde en eski binalar bulunur ve merkezden uzaklaştıkça daha yeni yapıları görürsünüz. Çünkü şehir zamanla büyür ve yeni binalar eklenir. İnsan beyni de aynen böyle. Beynin en iç kesimi nefes almak veya denge kurmak gibi en ilkel fonksiyonları yerine getirir ve yapısı sürüngenlerin beynine benzer. Orta kesim memeli hayvanlarda bulunur ve içgüdüler ve duyguları kontrol eder. En dışarıdaki neocortex ise akıl yürütmek ve haberleşme faaliyetilerini sağlar.
İnsanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde bunlar gibi yüzlerce dizayn hatası var. Hepsini buraya yazamam, ama isteyen araştırmakta özgür.
Yalan #6: Evrim fikrini ilk defa Darwin ortaya attı.
Darwin’den önceleri de hayatın kökenini ve canlıların çeşitliliğini, insanların ortaya çıkışını Darwin’e çok benzer bir şekilde açıklamaya çalışan bilim adamları ve filozoflar vardı.
Çağlar boyunca insanlar mızrakları birbirlerini öldürmek için kullanırken, Miletli Anaximander (MÖ 610-546) mızrakları zamanı ölçmek için kullandı. Yunanistan’da güneş saatini yapan ilk kişiydi, bilinen dünyanın ve aynı zamanda burçların özelliklerini açıklamak için gökyüzünün haritasını yaptı. Diyordu ki “İnsan ilk doğduğunda o kadar muhtaç bir varlık ki eğer birkaç bebeği yalnız başlarına doğaya bıraksanız anında ölürler. Buna dayanarak Anaximander insanların daha kendine yetebilen bebeklere sahip hayvanlardan ortaya çıktığı fikrine, daha detaylıca, yaşamın ilk defa çamurdan ortaya çıktığını, ilk canlıların omurgalı balıklar olduğunu ve bu balıkların torunlarının suyu terk ederek karada yaşamaya başlayarak diğer hayvanlara evrimleştiği sonucuna vardı.
Doğada geçmişte çok daha fazla canlının var olduğunu ama birçok türün hayata devam edecek kapasitede olmadığı için yok olduğu ve varlığını sürdürebilen türlerin ilk ortaya çıkışlarından beri sahip oldukları cesaret, hüner ya da hız gibi vasıflar sayesinde hayatta kalabildiğini, Darwin’in Doğal Seçilim ilkesine çok benzer bir şekilde aynen kendisinden sonra gelen Democritus ve Empedocles gibi düşünüyordu.
Kısaca Doğal Seçilim ve tüm türlerin ortak bir atadan gelmesi fikrini ilk ortaya atan Darwin değildi. Darwin bu fikri bilimsel metotla ışığa kavuşturan kişiydi.
Yalan #7: Darwin ırkçıydı.
Bu komik iddiayı ortaya atan aynı aşırı dinciler bundan 150 yıl önce köleliği savunmak için İncil’den ayetleri bahane ediyorlardı ve daha sonra zenci haklarına, kadın haklarına, eşcinsel haklarına, düşünce özgürlüğüne ve bu saydıklarım gibi her türlü ahlaki ilerlemeye en büyük nefreti ve muhalefeti sergiledikleri gibi köleliğin kaldırılmasına karşı da en şiddetli muhalefeti onlar sergilediler. Bugün bile ABD’nin en ırkçı eyaletleri aynı zamanda en dindar eyaletleri.
Dünyada kölelik ilk defa hangi ülkede yasaklandı? 1117’de İzlanda’da… Bugün Evrim Teorisi’ne en çok inanılan ülke.
En son hangi ülkelerde yasaklandı? Mauritania (1981), Umman (1970), Birleşik Arap Emirlikleri (1963), Yemen (1962), Suudi Arabistan (1962), Katar (1952)… Hepsi İslam şeraiti ülkeleri. Tarih boyunca İslam ülkelerinde hep kölelik vardı. Ve Amerika’ya zencileri köle olarak satanların büyük kısmı da Arap tacirlerdi.
Darwin ırkçı bile olsa bu Evrim Teorisi’ni yanlış yapmaz. Darwin’in iyi veya kötü bir insan olması veya kötü düşüncelere sahip olması bilimsel bir teorinin doğruluğunu yok etmez. Zaten daha önce söylediğim gibi Evrim Teorisi, Darwin dışında daha birçok bilim adamının katkılarıyla bugüne gelmiş bir teori.
Bütün bunları söyledikten sonra Darwin de ırkçı filan değildi. Tam tersine köleliğe karşıydı. Galapagos Adaları’na yolculuk yaptığı Beagle gemisinin kaptanı Fitzroy’la her akşam yemeğinde sohbet ediyordu. O her seferinde ırkçılığa ve köleliğe karşı çıkıyor, oysa Fitzroy İncil’den örnekler göstererek ırkçılığı ve köleliği haklı çıkarmaya çalışıyordu.
O yıllarda Amerika’da ve Avrupa’daki köleliğe karşı saldırılar artıyordu ve egemen güçler ırkçı fikirlerini desteklemek için sürekli dini kullandılar. Nasıl olsa cahil insan kitlelerini etkilemenin en iyi yolu din. Evrim Teorisi’ne en çok karşı çıkanlar da aynı dincilerdi!
Evrim Teorisi bütün insanların atasının bundan 120.000 yıl önce Afrika’nın doğusunda ortaya çıktığını, hepimizin ortak bir atadan geldiğini ve fiziksel özelliklerimizin göçler sonucunda yeni yerleşilen doğal ortamlara uyum sağlamak için ortaya çıktığını söylüyor. Bunu bilen bir insanın ırkçı olabilmesi imkansız.
Yalan #8: Evrim kör şansa dayanır ve ilk hücrenin kendi başına oluşma ihtimali yok.
“Eğer evrim gerçekse hepimiz şans eseri buraya geldik. Tesadüfen ortaya çıktı. Oysa dünya ve canlılar şans eseri veya tesadüfen ortaya çıkamayacak kadar kompleks”. Bu yaratılışçıların önemli argümanlarından biri ve aynı zamanda bir o kadar da evrimi bilmediklerinin delili.
Şans canlıların evriminde rol oynar. Ama bunun dışında çok daha fazla faktör vardır. Belli mutasyonlar canlılara avantajlı veya dezavantajlı nitelikler kazandırır. Avantajlı nitelik kazanan canlılar ortama daha iyi uyum sağlar ve hayatta kalabilir. Dezavantajı niteliği kazananlarsa yok olur. Bu şans değil, tam tersi. Mesela ilaçlanan bir mutfakta bu ilaca karşı bağışıklık geliştiren böceklerin hayatta kalıp türlerinin devam etmesi ve diğerlerinin yok olması doğal seçilime kusursuz bir örnektir.
Daha önce söylediğim gibi, bunun, yani doğal seçilimle evrimin, gerçek olduğu TÜM bilim adamları tarafından kabul edilir. Tartışma konusu olan evrimin hangi tempoda, hızda ve düzeyde gerçekleştiği. Evrim, doğa kanunlarına göre hareket eder. Bir taşın bırakıldığı zaman yere düşmesi şans değil doğa kanunudur. Aynı şekilde bir grup canlıyı bir ortama bırakırsanız hangilerinin hayatta kalacağını şans değil doğal seçilim kanunu belirler.
İlk hücrenin ortaya çıkmasına gelirsek, bu Evrim Teorisi’nin ilgi alanına girmez. Bilmem kaç tane atomu yan yanaya koyunca bir proteinin oluşma şansı bilmem kaç katrilyonda bir diyenlere ise söyleyebileceğimiz, genlerinizin şu an sizi meydana getirebilmesi ihtimali 70 trilyonda bir ama siz ortaya çıktınız ve canlıları meydana getiren karbon atomları da birbirleriyle şans eseri değil “kimyasal özelliklerine” (bir başka doğa kanununu) göre biraraya gelirler.
Yalan #9: Evrim Teorisi’ni komünistler destekler.
Saçma sapan ve komik bir iddia. Bir insan komünist olup Evrim Teorisi’ne karşı olabilir ve aynı zamanda bir insan liberteryan (komünizmin %100 zıttı) veya faşist olup Evrimi destekleyebilir. Bir şahsın Hristiyan, Müslüman, sosyal demokrat, Pagan, Zen Budisti, milliyetçi, enternasyonalist olması tamamen kendi siyasi düşüncesidir ve bilimsel bir teori hakkındaki görüşlerini değiştirmez. Eğer değiştiriyorsa o kişi cahil ve sabit fikirlidir. Çünkü Evrim Teorisi biyologların işidir ve siyaset, sosyoloyi ve ekonomi bilimini ilgilendirir.
Evrim Teorisi’nin yaratıcıyı inkar ettiğini (bir yalan) ve bu yüzden ateist olan (bir başka yalan) komünistlerin bu teoriye sıkıca sarıldığı iddia edilir. Oysa Evrim Teorisi yaratıcı yok filan demez. Sadece ilgilenmez ve ortalıkta yaratıcıya inanan bir sürü komünist olduğu gibi, yaratıcıya inanmayıp Evrim Teorisi’ni saçma bulan ateistler de var. Bugün Evrim Teorisi’nin yanlış olduğu %100 ispatlansa bile bir ateistin yapması gereken canlıların ortaya çıkışını doğa üstü bir güce bağlamak yerine kısaca “bilmiyorum” demek.
Bütün bunları söyledikten sonra SSCB’de Evrim Teorisi’nin yasak olduğunu bilmek bir sürü insanı şaşırtacaktır. Trofirm Denisovich Lysenko adlı Rus bilim adamı, Lamarkçı olan Michurin adlı bir başka bilim adamının düşüncelerini destekliyordu. Lamarck’a göre canlılar, atalarının uğraşarak elde ettikleri özellikleri kazanabiliyordu. Mesela vücutçu bir babanın da çocuğunun da çok kaslı doğması gibi. Oysa bu yanlışlığı bilim adamları tarafından ispatlanmış bir teoriydi.
Zürafaların boyunları, Lamarck’a göre, sürekli yüksekteki yaprakları yemeye çalıştıkları için uzayıp çocuklarına aktarılmış; oysa Doğal Seçilim’e göre basitçe boynu uzun olan zürafalar hayatta kalarak türlerini sürdürebilmişler. Çünkü canlılar özelliklerini, canlının yaşadığı süre içindeki kullanımından ya da yaşam tarzından etkilenmeyen DNA’lar ve genler sayesine diğer kuşaklara aktarır.
Lysenko’nun bu iddiaları, zaten kıtlıklar ve açlık yüzünden ülkenin umutsuz haline iç geçirerek bakan Komünist Parti’de destek buldu ve Stalin’den aldığı güçle Lysenko ülke genelinde kendi düşüncesine karşı çıkan bilim adamlarını sürgüne yollamaya ve idam etmeye başladı. Bilim adamları fikirlerini hatta kromozomların varlığını bile inkar etmeye zorlandı! 1948 yılında yapılan konferansta Lysenko Mendel’in genetik anlayışını ve Doğal Seçilim’i savunan bilim adamlarını vatan haini, halk düşmanı ilan etti. Dünya, Mendel’in genetik fikirlerini kabul edip, araştırırken Sovyetler Birliği’nde bilim, teoriler, deneyler ve deliller tarafından değil ideoloji tarafından kontrol ediliyordu. Bilim, insanlığa değil devlete, onun ideolojisine ve Stalin’e hizmet ediyordu. Böylece Sovyet biyolojisi zamanla çöktü ve kıtlıklar başladı.
Çünkü Lysenko’nun düşünceleri en çok tarım alanında tohumların verimliliğini artırmak için kullanıldı ama başarısız oldu. Lysenko tohumların zor şartlar altında ekilirse bu şartlara uyum sağlayabilip daha iyi verim sunacağını sanıyordu. Sovyet tarımı onun bilim dışı fikirleri yüzünden dibe vurdu.
Gördüğünüz gibi bir insanın yobaz olması, akla, mantığa veya bilim karşı çıkması için illa din maskesine bürünmesi gerekmiyor. Her fikrin yobazı çıkıyor. Her yobaz da çevresine aynı derece zarar veriyor.
***
İşte bunlar. Okuyun ve arkadaşlarınıza okutun. Atatürk’ün dediği gibi “Bilimden başka yol aramak gaflettir, delalettir”.
Mehmet Kozlu says
Evrim tarihçesinde
Birinci madde : dünya ortaya çıktı.
Dünyayı kim ortaya çıkardı ?
Misal yemek ortaya çıktı denmez
Aşçı yemek yaptı denir